Hayatla iletisimde: 2011

31 Ekim 2011 Pazartesi

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!



Bu 29 Ekim biraz buruk geçti sanki?
Eksik...
Ne yazık ki onlarca yıldır ilk kez törensiz kaldı ülkemiz...
Şehitlerimiz canlarını biz milletçe böylesine günleri kutlayabilelim diye vermişken bu karar devletimize yakışmadı.
Konserlerin iptalini anlayabilirim verilen kayıplardan sonra ama ya törenlerimiz?
Hakkımız değil miydi cumhuriyet yürüyüşleri; geçit törenleri?
Her şeye rağmen Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun Türkiye!

***

Birde aynı gün tv den de olsa Cumhuriyet ruhunu hissedebilmek için dolaşırkn kanalları Jay Leno'nun programında Barack Obama'yı görünce ağzım açık kaldı...
Gayet hoş sohbet ettiler, soruları cevapladı, karşılıklı espriler falan.
Bırakın rte'yi Tarkan bile Beyaz Show'a çıkmıyor bizde...

***
Yeni haber aldım ki
Meğer 29 EKİM Törenleri teröristlere kitleler hedef olmasın diye kaldırılmış.
Bu durumda cuma namazı ve bayram namazları da tehlike altında değilmi?
Onlarda iptal edilecekler mi?

***

Ha bir de çok doğru söyleyenler var;
"Ekime söyleyin bundan böyle 28 çeksin,
Kasım 9
Ağustos 29 çeksin
Nisan 22
Çünkü birileri bizi çekemiyor"
Müjdat Gezen

25 Ekim 2011 Salı

Reklamın İyisi Kötüsü Olmaz!

Pek meraklı araştırmacı kişilik ben yine bir süre önce aldığım web tasarımı kursununda etkisiyle reklamları araştırdım.

Flash animasyon görüyoruz zaten ilerde bir gün reklam işine de el atarız, kim bilebilir :)

Araştırdıkça gördüm ki gerçekten keyifli bir o kadar da meşakkatli bir iş.
Her zaman daha iyisini bulman gerekiyor.
Zor olanıysa bu değil de ne kadar çaba harcamış olursan ol reklamı yapılan şirketin beğenisini kazanmazsan uğraştığın işin çöpe gidecek olması.
Hal böyle olunca reklamcılık arz-talep eğrisinin sınırlamasına maruz kalıyor.
Çünkü düşünce şu:
reklamın iyisi kötüsü olmaz.

Onlar yapılan işin kalitesinden çok akılda kalıcı olmasına bakıyor.
Ve en yer tutan ve bahsedilen reklamlar saçma olanları oluyor.
Örnek: şu yazımda bahsettiğim çığrından çıkmış 118 reklamları.

Hal böyle olunca dedim ki okuyucumu birbirinden aşmış,
'adamlar bu işi biliyor ya'
'kırk yıl düşünsem aklıma gelmez'
gibisinden cümleler kurduran reklamlarla buluşturmak
bana düşer :)

İlk reklamımızı veriyorum.
Vatana, millete, bloga hayırlı ola :)


Eski bir reklam aslında bu, belki de gördünüz.
Slogan: İçinizdeki çocuğu besleyin
On numara yahu :)

21 Ekim 2011 Cuma

Bir Hikaye, Tanıdık geldi mi?

Birden uyanıyorum.
Üzerimde bir ağırlık, örtü bu.
Kanepenin üzerinde uyuyakalmışım, Ahmet örtmüş olacak.
Kapı çalıyor. Ama çalmak değil, yumruklamak.

Ayağa kalkmaya çalıştım; "Sen dur." dedi.
Kapı öyle bir vuruluyor ki artık; kırılacak sandım.

Titredim; üşümüyorum, korkudan.
Birden odaya gelen iri yarı adamların gözleri hiç iyi şeyler anlatmıyor çünkü.
Sırtlarında asılı tüfekleri var çünkü.

"Bize içeceh ver." dedi birisi.
Eşime baktım, gözleri ne derlerse yap diyordu sanki, başını sallıyor.



Mutfağa gidiyorum, titrek ellerimle dökmeden çayı bardaklara doldurmaya çalışıyorum.
Bir yandan da kulağım salonda:

...
"Ne yüzden buralere geldiğiz?"
"Tayin."
"Hökümet mi yolledi?"
"Evet."
"Hangi sebeplen?"
"Burada öğretmene ihtiyaç varmış."
"Ögretmensin. he?"
"Evet."
"Ne ögretiyorsun?"
"Okuma-yazma diyelim"
"Atatürk'de anlatiyorsun?"
"Evet."
"Neden?"
"Ders konumuzda var..."
"Seversin onu?"
"Atatürk'ü mü?"
...

Bu kadar duyabildiklerim.
Çay tepsisini alıp içeri götürecekken de onlar Ahmet'i dısarı sürüklüyorlar.
"Nereyee?"
"Çehil baci, şo gebe halınla ayağimize dolenme!"

Ne dediysem dinletemiyorum, engel olamıyorum.
Arkalarından gidiyorum ama yeterince hızlı olamıyorum.

Orada, sokağın ortasında eşim dizlerinin üstünde.
Elindeki silahı onun başına tutan bir adam tepesinde.

Bir patlama sesi...

"Hayıııııır!"

yetişemiyorum.

"Neden?" bağırıyorum "Neden, biz size ne yaptık?"

Ellerini kollarını sallayarak gidiyorlar.
Bakmıyorlar bile arkalarına.
Ama ben görüyorum.
Başında al bir şelale, yere düşüyor Ahmet'im.

Haykırıyorum, "Yardım ediiin!"
Kimse duymuyor, duymak istemiyor.
Yanına gidiyorum: "Her şey iyi olacak, iyi olacaksın."
Kapılara vuruyorum: "Lütfen, lütfen yardım edin!"

Sonunda bir tanesi açılıyor; muhtarın kapısı.
O da ağzımı kapatıyor: "Sen bizim başımızı da derde sokacaksın kadın! Sus!"

Eve koşuyorum; soğuktan telefonlar çalışmıyor.
Kimse gelmiyor, kimse yardım etmiyor!

Orada gözleri son kez sıcaklıkla bakarken bana...
Konuşamıyor ama ben anlıyorum; elini kaldırıyor ama gücü yetmiyor, ben götürüyorum karnıma.
"Yokluğumda kızıma iyi bak diyor gözleri, "Sensiz olmaz, gidemezsin!" diyor sözlerim

Sabaha buluyor jandarmalar bizi; kucağımda Ahmet, karlar birikmiş üzerimize.
Yakalanamıyor katilleri, al bayraklara sarılıyor cenazesi...

Yine bir kış gecesi kızı soruyor: "Anne, benim babam neden yok?"
Cevap veremiyorum, bende bilmiyorum. Neden yoksun?
Neden aldılar seni bizden?

Başkaları anlatıyor:
"Senin babanda şehit yavrum diyorlar; ülkesindeki insanlar eğitimsiz kalıp birbirine kötülük yapmasınlar diye savaştı."
Anlamaz diye korkuyorum, şimdi bin bir soru soracak; ama yavaşça başını sallıyor, nereden duyduysa "Şehitler ölmez vatan bölünmez." diyor.
Ağırbaşlı halleri öyle sana benziyor.
Kızın biliyor, anlıyor. Yokluğunda bana varlığını hatırlatıyor.

Ben mi?
Ben halimi hatrımı soranlara iyiyim diyorum.
Öylesine zamansızdı ki gidişin; öylesine yarım bıraktın ki beni iyi olamıyorum.
Ne istediler bizden, bir cevap cevap arıyorum.

Duyanlar başın sağ olsun diyor; ne denir ki?
Ne diyebilirim  ki?
"Vatan sağ olsun!"


***

Gerçek bir hikayeydi bu; televizyondan dinledim.
Öylesi etkiledi ki beni ne kalemime engel olabildim ne anlatma isteğime.

Öğretmenleri, korucuları, polisleri,
daha bir çok suçsuz sivili böyle ailelerinden almışlar.
Hayatlarını çalmışlar.

Yazdım bende hikayesini...
Neyi değiştirir bilemedim ama yazdım.
Vicdan borcumdur, dikkatleri çeker belki.
Belki birileri duyar diye yazdım.

Ahmet Öğretmenin tam hikayesi önümüzdeki günlerde:

20 Ekim 2011 Perşembe

Şimdi Burda Olsaydın!

Atatürk'ün azınlıklar meselesine yaklaşımı:
Başbakan İnönü saat 18.00 sularında Florya Köşkü'nde Atatürk'ü ziyaret etmiş:
- Hayırdır İsmet... Habersiz geldin.
- Paşam, azınlıklar meselesi... Konuyu Meclis'e getireceğiz... Ne diyorsunuz?
- İsmet bugün geç oldu... Yarın sabah erkenden gel, konuşalım.
İnönü çıkınca Atatürk "bütün görevlileri" toplamış:
- Sadece laleler kalsın... Bahçedeki diğer bütün çiçekleri sökün, atın... Derhal.
İsmet Paşa sabah gelmiş, bahçenin "halini" görmüş ve "görevlilere" sormuş:
- Ne oldu böyle?
- Gazi Paşa emrettiler, söktük.
Başbakan İnönü, Cumhurbaşkanı Atatürk'ün odasına girmiş:
- Paşam, bahçenin durumu nedir?
-Azınlıkları söküp attım İsmet.
İnönü "anladım" derecesine başını öne eğmiş:
Atatürk:
- İsmet, ben "Ne Mutlu Türküm Diyene" sözünü boş yere söylemedim... Kendini Türk hisseden herkes bu vatanın öz evladı... Ben hayatta olduğum sürece bu böyle bilinsin... Ve sakın azınlıklar ile ilgili bir kanun çıkarılmasın.
Büyük Atatürk'ün "verdiği dersi" bugün hâlâ anlayamayanların olması ne kadar acı.
 
***
 
Ayrıca;
Öyle Facebook'tan twitter'dan ordan burdan yazarak terör protesto edilmez.
Türk milleti sen protesto hakkını Kasım 2002'de Temmuz 2007'de Haziran 2011'de kaçırdın!

17 Ekim 2011 Pazartesi

Erkekler değer verdikleri kadını kimseye anlatmazlar.

"Erkekler değer verdikleri kadını kimseye anlatmazlar."
belkide bana hic deger vermediğini
tv'de zap yaparken duymak...

Hayır, bu erkeklerin en genel felsefesi
'tadını çıkaramiyorsan adını çıkar'dan bile kötü değil mi?
Hadi bunu "kedi ulaşamadığı ciğere pis dermiş" atasözüyle açıklayabiliyoruz ya diğeri?
Canım dediğin, ciddi düşündüğün belki de zamanında bi laf söleyene daldığın fedakarlıklar yaptığın kızin 2gün sonra arkasından nasıl atıp tutabiliyorsun?
Hangisi yalandı bunların?

Şimdi bir hiç'e sevgisini vermiş bana mı üzüleyim yoksa sevmeyi öğrenememiş sana mı üzüleyim karar veremedim.

Koca bir neyse...

***

Gelelim Gossip Girl'ü Küçük Sırlarla katlettikten sonra Desperate Housewiwes a el atmış Kanal D'ye.
 Ben zaten yine kendilerine göre uyarlarlar aynısını mümkün değil yapamazlar demiştim.
Öyle de oldu.
Yine de kendi çapında hoş, eğlenceli bir yapım oldu; şimdilik izleyicisiyim :)




***

Bir de gelelim facebookta twitterda gördüğüm yazılara.
Bence Adriyana Lima diyerek Türk kızına fazla yüklenmeyin, bu günlerin çarşambası var Kıvanç'ı var yani
:)

15 Ekim 2011 Cumartesi

Hayatı Blogluyoruz!

Evvet okuyucum, uzuuuuuuun bi aradan sonra beraberiz.
Yazamadım da tatil yaptım desem yalan olur.
Hele türlü çeşit eğlencelerle gönlümü eğlendirdim desem de siz bilin ki aklım hep sizlerdeydi.
Daha bi olgunlaştım, konuşmaktan çok dinler oldum.
Sonra haliyyet-i ruhiyyem'den diğer haberleri yetiştiririm şahs-ı meraklılara fakat önceliklen;
Sana yepyeni haberlerle geldim.

Bir kaç kafadar birleştik.
Ben daha bunu hakkıyla yazamazken bir kaç yeni blog edindik :)
Takipte kalın, pişman olmayacaksınız:

Eh birde bu var biraz daha sonra faaliyete girecek:
Diyar-ı Hayal




13 Temmuz 2011 Çarşamba

My Girlfriend is a Gumiho


Tatilimin, gezme planlarımın arasında uzuncadır yazamadığım
ama
tavsiye etmeyi, anlatmayı bir o kadar istediğim bir dizi My Girlfriend is a Gumiho.
Bir süredir paranormal kitaplar okumadığım gibi Twilight'tan sonra çıkan artık yeter dediğim
yaratıklı, doğa üstü varlıklı filmleri izlemiyordum.
Gel gör ki İstanbul'da ki en az benim kadar kore dizisi fanı kuzenimle internette three dads one mum linkleri
bulamayınca napalım, çok tavsiye etmişler bunu izleyelim dedik.

You're Beautiful, Coffee Prince, My Girl ekibinin elinden çıkmış bir dizi.
Yani dokuz kuyruklu bir tilki değil de doksan dokuz kuyruklu tilki anlatsa da izlenir bu durumda :)
Evet anladığınız üzere Gumiho korelilerin halk masallarından gelen dokuz kuyruklu tilki anlamına geliyor.
Ama burdaki Gumihomuz efsanenin aksine erkekleri kendine aşık edip ciğerlerini yemiyor; 500 yıl öncesinde uğradığı ihanete, tapınak gibi bir yere hapsedilmesine rağmen o insanları çooook seviyor.
(kendi deyimiyle domunomunomu saragne :) )
Hatta o kadar çok seviyor ki kendisi de bir insan olmak istiyor.
Gumiho karakterini canlandıran Shin Min Ah efsane de anlatılan kadar güzel bulmasam da o kadar şirindi ki, her 'inek eti istiyorum' dediğinde sen iste yeter ki dedim, Dae Woong 'un hallerine pek acımadım :)

Diğer karakterimiz Cha Dae Woong  ise ailesi zengin, o zenginlikten başka bir şeye sahip olmayan o zamana kadar hiç bir sorumluluk almamış, verilen okul harcını bile motor için kullanmış oyuncu olma hayallerinde koşuyor.
Bunları öğrenen dedesinden kaçarken gittiği tapınakta ise Gumihoyu kurtarıyor.
Boncuğunu aldığı bu Gumihodan kolay kolay kurtulamayınca 100 günlük bir anlaşmayla onu kız arkadaşı olarak buluveriyor.

Yan karakterler (yönetmen olsun, hala olsun, tavukçu ajumma olsun..) açısından da zengin olan dizimiz de hatırlamıyorum bir bölüm olsun gülmedim dediğimi, bir bölümcük olsun sıkıldığımı.
Bir de Park Dong Joo karakterimiz vardı ki; dizi boyunca kimsin sen, olayın ne, bi aradan çekil, hep sen sebep oldun, cümleleri kurdurttuysa da bana; hep kamera onu çeksin, o sadece öylece dursun ben bakayım istemedim değil :)
Erkek başrolümüz tatlı olsa da; oyunculuğu, mimikleri hiç bir yerde bulunmasa da, gönüllerimizin tahtına Park Dong Joo oturdu.
Diğer bi kız vardı, adını anmayacağım, olmaz olsun, dizi boyunca şöyle kafasına bi saksı düşemedi, bende rahat edemedim.
Finale doğru duygusallık katsayısı artsa da bu kıza sinirlenmekten, Park Dong Joo'ya bakmaktan, yönetmene gülmekten 100. güne kadar üzülemedim.

Dizimizin sonunu çok beğenmesem de, tüm tahminleri aşan süpriz bir sona sahip.

Dizi bittikten sonra da şarkısı hep dilimdeydi.
'tu bi ru bi ru raffa, tu bi ru bi ru raffa, tu bi ru bi ru, tu bi ru bi ru, tu bi ru bi ru raffa'
Şeklinde milleti bıktırınca indirdim, dinliyorum etraftakiler rahat, ben selamet :)

Ve unutma okuyucu,
Eğer gök yüzü açıkken, hiç bulut yokken yağmur yağıyorsa bil ki bu Koreliler ona boşuna tilki yağmuru dememiştir,
bir yerde bir Gumiho çok üzgün ağlıyordur...

1 Temmuz 2011 Cuma

Nereye Ey İncelikler

Ah! Kimsenin vakti yok,
Durup incelikleri anlamaya
Kalın fırçalarını kullanarak geçiyorlar
Evler, çocuklar,mezarlar çizerek dünyaya
Yitenler olduğu görülüyor
Bir türküyü açtılar mı, bakıp kapatıyorlar

Geceye giriyor türküler ve ince şeyler
(Gülten Akın)

29 Haziran 2011 Çarşamba

bazen bir ömür çözersin, bulunmaz

Zor bir sene geçirdik okuyucu.

Her anlamda zor.
Ama senden, benden daha zorlarıyla uğraşanlar vardı.
Çözemeyecekleri şifrelerle uğraşan.
Belki de etrafında, yanıbaşındaydılar


Ne filmler gördük, ne filmler çevrildi gözümüzün önünde

Birileri başarısının sırrını küçükken izlediği cine5 şifreli kanalına bağlarken, hazıra konanlarımız da vardı

İtiraz da etsek, küfür de etsek duyuramadık sesimizi

Aslında bu işin sonu çok önceden belliydi

Şimdi her şey bitmiş görünse de belki de sandığımızdan daha karmaşık

Aslında söylenecek tek bir şey var.
Hepimizin yanlış olduğunu bildiği, hatta söylediği ama yine de aynı yollardan geçip değiştirmeye uğraşmadığı..


Çok önceden yazıp da tavsiye ile şimdi paylaşabildiğim bir yazı bu okuyucu :)
Bu sene sınava giren tüm arkadaşlarım için güzel dileklerimle...

22 Haziran 2011 Çarşamba

Sonumuz NE olsun?

Sevgili ZEYNO beni mimlemiş, teşekkür ettim burdan kendisine.
Konumuz kendisini çok sevip de böyle son olur mu arkadaş, soğudum tüm filmden dediğimiz bir filmin senaristi olup sonunu yazmak.
Yani ben böyle anladım.
Copy-Paste yapıcaktım kapatmışım sayfanı, nasılda üşendim açmaya aklımda kalanı yazdım artık :)

Ah, ah ne dertliyim bu konularda beeeen!
Bir çok filmin sonunda arkama istiflediğim yastıkları ısırmış, tıknaklarımda gram oje bırakmamış, saçımı başımı yolmuşumdur belki de..


Bir de kötü son seviyorum ben okuyucu..

Ama şu an o filmlerden çok bir dizinin sonunu ben yazmak isterdim onu farkediyorum bu soruyla.
Tahmin ettiniz değil mi,
herkesin 6 yıldır takip edip de son sezonda ağzı bi karış açık kalıp bu ne la olduğu dizi, evet o.


Ah, ah biz o diziye ne senaryolar yazıp ne tahminler etmiştik.
İzlemez olaydık son sezonu,

ne hayal gücü kaldı, ne yorum yeteneği..
Hala açıklama bekliyorum ben, şaka yaptık biz diye.

Bir kere o senaristin açıklaması nedir arkadaş?
6 sezon ağzı açık izlediğimiz; ada aslında ne, jacob'ın olayı ne gibi sorulara cevap aradığımız; zamanda yolculuktur, paralel evrenlerdir gibi kafa yorduğumuz atraksiyonları adamlar gitti schrödinger'in kedisine bağladı iyi mi?
Senaristin soruları cevaplaması yazısını okuyan var mı?

Demiş ki yaşananların rüya olduğunu düşünenlere inanamıyoruz.
Sen de Jack'in adada öldüğü yerde bitirmeyecektin diziyi.
O köpeği, o ağaçtaki ayakkabı gibi detayları koymayacaktın sona ki bizde başlangıcıyla bağdaştırmayacaktık acaba mı diye!


Ben bir son yazsaydım eğer kozmik bir platformdan daha ulvi(!) işlevlere sahip olurdu ada.
Ya da bilemiyorum...


Aslında ben daha da bir şey yazmıyorum,
5 sezondur adamlarda ne zeka var ya, neler kurguluyorlar dediğim ekipten bu sonu gördükten sonra ben kimim daha da son yazmaya kalkışıyorum.


 Şu yukarıdaki yazılardan bile daha güzel son olmaz mıydı? :)

Bu mimi de DOZ BÜYÜCÜSÜ ve SIRFŞİİRSELYORUM'a gönderiyorum.

Dip Not: Big Dreams'a beni mimlemekle kalmayıp yazıp yazmadığımdan tut, yorumlarıma kadar takip ettiği için :)
Çoğu zaman anlaşamasak da, atışsak da senden iyi okuyucu bulamam; burdan da sölüyorum :D

17 Haziran 2011 Cuma

Son Günlerde Ben..

Taşındım, felaket bir şey olduğunu söyleyebilirim.
Bütün o temizlik, toplanma, ne nerde bilememe, yerleşme vs

Ve tüm açık öğretim, kurs, final sınavları..

Sonra eve geldim, -Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir- düşüncelerimle sandık başındaydım.
Durmak yok yola devam dedi, yaptığı her şeye devam dediler
Yine de güvendim, milletimin iradesine..
Şimdi de istikrar sürsün dedi, nasıl bir istikrar demediler, yine devam
Sadece şaşkınım,
kim bu iki kişiden birisi?
Her kimsen, bunları da hatırla.

Sık sık bunu dinledim.
Telefon melodim yaptım kendisini.

Eve geldim, annem temizlik badana derken ben yakınınca yaaağ ben zaten yeni taşındım diye kıyamadı özel ilgisine mazur kaldım :)

Baktım uzuncadır bu ilk boş zamanım, on günlük tatilim var dedim abarttım, dili anlayabilir miyim izleyip görücez :)

Bir de yaza hazırlık :)

Her yaza bununla girerim, unutmamak gerek tabiii :)

Yaptım, yapıyorum, çaldım, çalıyorum tadında dinleyenlere işkence ettim :)

Bir mimim var yazıcam onu, unutmadım.

Yaz okulu yolcusu kalmasııııııın!, da son sözüm olsun :)

Ee okuyucum sen neler yaptın?

4 Haziran 2011 Cumartesi

118 den sonrasını kafadan tuşla, nasılsa biri tutar

Meraklı araştırmacı kişilik olan ben yemedim, içmedim, uyumadım, gezmedim final haftasındayım bile demedim şu son zamanların tv kabusu 118 reklamlarına el attım.
Hatta geç bile kaldım.

Hepimizin malumu, kulaklarımızın baş düşmanı, toplumsal zekamıza hakaret sayılabilecek olan bu durumun fark ettiğiniz gibi tek bir amacı var;
o kadar fazla tekrarlayalım, melodiyle de söyleyelim ki bizim numaramız akıllarda kalsın.


Peki reklamcılık bu mudur?
Amacına ulaştığı takdirde altına imzanı attığın işin senin adını taşıyacak olması
önemsiz midir?
Yapan insan sana sesleniyorum.
Yaptığını kendin izledin mi?
İzlediysen nasıl oldu da kendini bulduğun en yüksek yerden atmadın?
Atmalısın, at, at ki çektiğimiz bu işkencelerden sonra içimiz rahat etsin.
Aslında bir tanesi için söylemiyorum bunu hepsi için,
çünkü baş belaları üç-beş tane de değil..
Her ne kadar sinir olup, hiç birine para kazandırmak istemesem de bir deneyelim
ne neymiş dedim.
Görüyorsun ya, her şey senin için okuyucu :)
Reklamlarda gösterilen tüm numaraları üç farklı bilgi için aradım.
Ne kadar yardımcı olabiliyorlar denedim.
Süre tuttum.
Fiyat hesapladım.
Veee açıklıyoruuuuuum:
(neden bu kadar abarttıysam; devlet sırrı sanki keşfettiğim:) )


İşte o sırlar :
Daha ucuzu diye ayırmak zor olur, birbirine yakın ücretler tuttu.
Ama biz bağlayalım isterseniz dediklerinde yok ben ararım diyin ondan da ücret alıyorlar.
11880'deki çocuğun sesini çok beğendim :)
Ama tekrar aradığımda çıkarmadılar telefona :(
11833'e ayrı gıcıklığım olduğundan baya zorladım kadını, bana mısın demedi, nazikliğinden şaşmadı, hatta ses tonu bile değişmedi.

Takdir ettiysem de, bu ne be dedim, ben olsam arayanı aradığına pişman :)
Bir öneri: Turkcellliysen Turkcellin 118'i, Avealıysan Aveanın bu hizmetini kullan ki
daha az yazsın.
Eğer evden arıyorsan da diğer 118lerden ara.
(vodafone hattımı kapattırdım o yüzden beni ilgilendirmez, kullanan naparsa yapsın :) )


En çabuk işinizi halledebileceğiniz, çok bekletmeyen yer ise: 11810
-Bu kadardı, dağılın!-
demiyorum birde sana 118 skeci armağan ediyorum okuyucu bu bilgilerin üzerine iyi gider :)




30 Mayıs 2011 Pazartesi

Hayat, ölüm, insanlar, önyargılar, aşk... Aşk?

- Bir şeyler söylemem gerekiyor dimi ?
+ Gerekmiyor bir şey söylemek sana göre değil. 
Sen bir şey söylemeden gidersin dimi? 
Hemde öyle bir gidersin ki, bırak yaşamayı insanın nefes alması bile yarım kalır. 
Sen o kadar bir şey söylemeden gidersin ki üstüne milyonlarca şey söylenir. 
Sen bana bir şey söyleme, git. Sadece git.
- Gitmedim
+ Yanlış. Sen hiç gelmedin…


Final haftası o ders çalışılacak o değerli zamanda film izlemek kadar keyifli bir şey yok :)
Bu keyfi bitsin derse dönücem telaşına borçluyuz.
Ve işte harika film, replikler, oyuncular...
Tüm 'finalzedelere' armağanım olsun:

28 Mayıs 2011 Cumartesi

'Hayat'a biraz renk katalım..

Bundan bir kaç yıl öncesi kampa katılmıştım ailemin zoruyla.
Pazarlık yapmıştık adeta.
Ço..ok istediğim bir şey vardı, kampa git ve senin olsun demişlerdi.
O zamanlar hiç istemesem de, bir çaba göstermesem de şimdilerde iyi ki gitmişim dediğim; bir çok dostlukların temelini attığım, kendi başımın çaresine bakmayı öğrendiğim ve hayata biraz da farklı bakış açısı getirebildiğim bir deneyim olmuştu benim için..

İşte o dostluklardan bir kaçı bana zahmetsiz elde ettiklerimin değerini bilmeyi öğretti.
Daha ilk günümdü, tanışıp kaynaştığım kızla yemek sırasındaydık.
O alıp kayboluverdi bir ara bende boş bulduğum ilk masaya ilerledim.
Sonra uyardılar beni o masa dağıtıma en yakın olduğu için görme engellilere ayrılmış.
Tanıştığım kızın yardım ettiğini gördüm bu masaya, bende yardım ettim, tanıştım o masanın sakinleriyle.
Aslında kendime yardım ediyormuşum bir yandan, şimdiye kadar hissetmediğim kadar gördüğümü; şimdiye kadar bilmediğim kadar işe yaradığını hissetmiştim taşıdığım gözlerin, o an.
Sonra uyarıyla kaldırıldığım masaya davetle oturmaya başladım.

Hepsinin hayalleri vardı, benim gibi gitmek istedikleri bölümler, gelecekte yapacakları meslekler..
Sevdikleri aktörler vardı, sadece sesinden tanıdıkları..
Bu ne renk diye sormadan giyinemeseler de,
hangi renk neyle gider bilirlerdi.

Benim gözlerim olmadan nasıl yapabileceğimi hayal bile edemediğim konularda tecrübeliydiler.

Ben bakmadan anlayamazdım kimin geldiğini, duymazdım en küçük duygu değişimini..
Aklımda fazla tutamazdım bir şeyi,
anlamazdım Microsoft Reader'ın dilinden.
Bakıp da görebildiklerimi anlatırdım,
dinlerdim hissedip, bilebildiklerini.
Neden derneklerinin ismi 'Altı Nokta' konulmuş onu keşfettim, parmaklarımın ucuyla okuyabildiğim harflerden alfabeyi öğrenerek.
Filmler dinledik beraber, şarkılar söyledik kampı ayağa kaldırarak.
Birlikte bakamasak da bu dünyaya; birlikte yaşıyoruz diyerekten.
Ne güzel günlerdi, şimdi hepimiz ayrı şehirlerde finalleri bekliyoruz :)

Bu yazıyı bana yazdıran, o günlerimi gülümsemelerle hatırlatana gelince;
Seni de bu dünyayı onların gözünden bakmaya çağırıyorum.
Tüm okuyucuları, yolu bu sayfaya düşenleri öncelikle bu siteyi görmeye, daha sonra nasıl bu hayatı paylaşabiliriz düşünmeye davet ediyorum :


26 Mayıs 2011 Perşembe

Bu bir kaç günde ben..

Finallerinde yaklaşmasıyla;
daha onlar gelmeden gelen stres,
mezun edeceğim arkadaşlarıma veda, üzülme,
tatilde görüşemeyeceğim arkadaşlarımla zaman geçirme,
sınavlar gelmeden az gezelim takılalım planları,
'yat başka napıcaksın' dedirten hava sıcaklığı,
bu kadar şeyin arasında nerden çıktıysa 'hasta olma'nın da etkisiyle şu bir kaç gündür bilgisayarı elime alasım, blogger'a girip yazasım gelmedi okuyucu.

Bu bir kaç günün fotoğrafları:
(tabi ki şu yazımda alcağımdan bahsettiğim yeni telefonumla çekilenler :) )
arkadaşlarla zaman geçirme
 çalışsam mı ki
finaller gelmeden bizim mekanlara bi veda
 ulaşım güzel şey de, ömrümüz yollarda mı geçiyor ne?
 burda kirli çıkmış, aslında tertemiz buz gibi bir dere
ve de derin, bildiğin yüzmelik
@Misi Köyü

Daha yeni iyileşmiştim de toparlamıştım yaaa :/
Uzuncadır tatil yüzü görmemiş ben, su görünce içine atlarsa olacağı budur.

Peki bu bir kaç günde olanlar?

Ağzına sağlıklar: Adam haklı beyler, dağılın :)