Hayatla iletisimde: Ekim 2010

31 Ekim 2010 Pazar

Yorumsuzun Yorumu


"Giydikçe açılır" diyen tezgahtar;
"Uzadıkça şekil alır" diyen kuaför;
 ve 
"Zamanla unutursun" diyen arkadaş ... 

Bunların hepsi mi ayni örgüte üye !



Yine bi yerlerde gördüm bi şey, geldim şurda da vızıldıyorum bakmayın.

Ama tam 12den vurmuş sözü okumuş bulunmaktasın, hak vermedin mi okuyucu?
Sözün anlam ve öneminden ziyade yine alakalı başka bi mevzudan konuşicim şurda kuzum.
(Daha yeni bi Türk filmi bitirdim zati, fena halde yanlış anlaşılmaların kurbanı olan karakterlerimle aramda bir dil bağı kurmuş olabilirim anlaşılcağı üzre)


Nerde kalmıştım?
Buldum, ah şu yorumlamayasıcalar!
Herkes her konuda söz sahibi şu zamanda.
Daha dün elinde ders kitabı bile görmediğim bi arkadaşım elimdeki kitabın kapağını görüp "ben biliyorum bunu yeaa, hikayesi hiç sürükleyici değilmiş; kan, cinayet vs" yorumuna "bunda hikaye yok zaten, ülkeler arası savaş stratejilerinden falan bahsediyo" deyince "ben ne dedim kan vs işte" dedi.


Halimiz bu işte.
Kendimden bile örnek verebilirim.
Otobüste önümüzde oturan çift kavga edince başladık arkadaşımla duyduğumuz kadarından yorumlara. Hatta onlar inince arkamızdaki teyze nolmuş, nolmuş diyince de duyduğumuza göre şöle olmuş, sanırsak bölemiş diye attık da tuttuk.
Elimize ne geçti? Hiç.


'Yaşamayan bilemez'i boşuna sölememişler diyorum ben.
Ya da 'bekara karı boşamak kolaydır'ı.
Biz olmadık komplo teorilerimizi dışa vururken karşımızdakini düşünmüyoruz ki hiç.


Ve eğer bu hayat seninse kim ne demiş 'çok da tın' olmalı yine sende.





Bu video bi olayı nasıl yanlış görebileceğimizle yaptığımız yorumların  karşımızdaki insanı ne kadar yönlendirebileceğini gösteriyor bize.


Buraya koymuşken videosunu bahsedeyim de dedim.
Filmin adı -he's just not that into you-
Kadın-erkek ilişkileri üzerine bir film.
İlişkilerde yaptığımız hataların bir aynası sanki izlenildiğinde.
Ben eğlenerek, yeri geldiğinde de 'evet bu yaa, aynen' diyerek seyretmiştim.
Geçen sene forumlarda baya tartışmalarını yapmıştık.
Oyuncu kadrosunda da yok yok, hepsi bi yerlerden tanıdık.
Bu yazının da film tavsiyesidir kendisi.
Hem bu konuşmalarımızın ne kadar etkili olabildiğinin ve yapılan yorumları da ne kadar dinleyebildiğimizin görülebileceği bi film.
Neredeyse her yazıda en az bi filmi tavsiye eder gördüm kendimi; aklıma geliyor bi şekilde napiiim yazim diorum bende.




Yazılacak çok repliği vardır, her sözü alınmalıktı ama benim aklımda kalanlardan;


"Eğer bir adam bir kadınla beraber olmak isterse ne olursa olsun bunu yapar."
(buna benim yorumum: sizin gibi gençleri pistlerde görmek isteriz biz :P)


"Kızlara büyürken bir çok şey öğretilir.
Eğer bir erkek size ters davranıyorsa sizden hoşlanıyordur.
Hiç bir zaman kendi kaküllerinizi kesmeyin.
Ve bir gün inanılmaz bir adam bulup kendi mutlu sonunuza ulaşacaksınız."
(buna bi yorum yapardım da...)


"Belki de mutlu son müthiş bir erkek içermiyor."
(kessinliklen)


"Ne yapmam lazım?
Yani; işler değişti, artık insanlar organik olarak birbirini bulmuyor.
Ben de kendimi, karşı cinse daha seksi görünmek için değiştiriyorum, ama saçımı kestirmiyorum, profilimi güncelliyorum.
Artık işler böyle yürüyor."
(maaalesef)


"Bir çok salak şey yapmış olabilirim ama eminim ki sırf bu yüzden doğru insanı bulmaya senden daha yakınım."


(Bir de kurallar ve istisnalar muhabbeti vardı filmde ki buna benim yorumum -aşk- zaten başlıca istisnadır olacak.)


Geldik yazımızın sonuna; şimdi o kadar yapılan yorumların neler yapabileceğini anladın filmi de izleyip olur ya vicdanın sızlar bi süre dilini tutarsın diye düşündüm ve üşenmedim sana konu buldum yorumlayabil rahat rahat diyerekten.
Ben etkilenmemiştim ki şuncacık yazdığından diyen itiraz meraklısı okuyucu sana sölemiyorum ben zati, hıh.
(Ayrıca bize diyorsun kendin yorum yaptın diyen okuyucuya da cevap: ben bu bloğu zaten yorumlamak için açtım bikerem; yorumlarımla gidip millete sarmıyorum şuraya adam gibi yazıyorum dimi laf etme bari :) )


Yukarda eklediğim ilk resim bi reklamdan alınma.
Tahminleri alalım bakalım siz hangi örgütlere üyesiniz, yorumlarınız ne kadar tutuyor??
Doğru yorum gelmeden de nayır yazmicim işte :P



27 Ekim 2010 Çarşamba

Kitap Fuarı


Bir okur olarak burdan duyurmak istedim.


Ayrıca yazılarını severek okuduğum, takip ettiğim blog yazarlarından olan pucca'da fuarda olcakmış.
Nasıl mutlu oldum anlatamam.
Bu yaz kitabını okumuştum zaten.
Kendini sakladığı için imza günü beklemiyordum.
Merak ediyordum ama sonunda göreceğimden değil; onunla o benden bi şeyler bulduğum yazıları yazanla muhabbet şansı bulacağım için seviniyorum.
Umarım Bursa Tüyap Kitap Fuarı'da bizleri imza günleri açısından böle sevindirir.
Yoksa indirimlere diyeceğim yok :)
Samihazinses'e de gideceğimi sölememe gerek yok sanırım.


18 Ekim 2010 Pazartesi

Gitmek İsterken Kalamamak

Keşke çöpün başına kalemtraş açmaya gitsem ve hayattan bir süre kaytarsam.
Küçükken işe yarardı...


Bir filmde duymuştum ve çok doğru gelmişti.
"Arzuyu simgeleyen sayılar hangisidir biliyor musun?
Negatif sayılar...
Çünkü onlar, bir şeylerin eksik kaldığı duygusunu verir."

İçimde bir şeyler eksik sanki.
Bir kararın sorumluluğunun böyle büyük olabileceğini kim bilebilirdi ki...
Kararlı olarak kararsızlıklar içindeyim.
Sanki tüm toplamlarım negatifleri veriyor ama direniyorum, biliyorum ki bunlar da geçecek !


İşin aslı süpper bi haber aldım, tüm her şeyi değiştirebilecek bi haber, 
hayatımın olayı yaniii; 
ama amalar, olmazlar, engel gibi önüme koyulanlar...
Ben hayatım boyunca bunu beklemiştim.
Ama onu benden çıkarıyorlar, sıfırın altına düşüyorum, böyle devam et diyorlar.
Kararlıyım toplama işleminde ben, ama sağlama işlemi bana düşmüyor ki.


Bu günlerde dertliyim yani okuyucu.
Artık bir düzene giren yaşamım yine karıştı.
Toparlanmam gerek.
Devam ediyoruz çünkü ne olursa olsun hayata.
Bende dedim -nolcak bu benim halim- bunalımlarından çık kendi kendime.
Sonuçta ruh halim düzelir gibi oldu, batmayan kredi kartım varsa onuda batırdm (alışverişsiz moral mi bulunurmuş :)), eski arkadaşlarımla neden görüşmediğimi tekrardan keşfettim (her plana açıktım, moral yapcam güya; işte arayanlara tamam dedim hep ve ne kadar saçma etkinlik varsa üç gündür içindeyim), sonrada oturdum bu aralar izleyip izleyipte yok bakmadım ben diyen herkes gibi Spartacus hayranı oldum.
İzlemeden de şu bakışlara bitilmez mi zati :P
Hayran eden filmdeki müthiş efektlerden tut mükkemmel dövüşler, fazlaca testesteron, playgirl dergilerinden fırlama duran tipler, destansı anlatım vs değildi.
Sadece şu cümleydi:
"Bu anı sen seçmiş olmayabilirsin ama görünüşe bakılırsa bu an seni seçti."
İşte buydu olay.
Bazen seçtiklerinle yaşarsın.
İstemediğin şeyler olur bazen de ama sen seçmişsin gibi üstesinden gelmelisin.
İşte beni anlatanını bulmuştum.




Bu arada sözü geçmişken Spartacus'ten bahsedeyim birazda.
Öncelikle inkar yok, izliyorum :)
Hatta cnbc-e'den değil netten kesilmemiş olarak.
İlk duyduğumda 45 dklık dizinin 20 dk sını göstermişler diye 'yok artık' demiştim.
'E hiç yayınlamasaydınız.'
Sonra izleyince anladım adamları tebrik ettim.
'O dizinin tv de gösterilebilecek 20 dk sını bulabilmişler, iyimiş.'
Ama olay bunlar değil, tamam bu şekilde ün yapmış olabilir ama dizinin konusu da çok güzel.
Neden bundan da bahsetmiyoruz?
Ben beğendim, tavsiye de ediyorum.
300 Spartans filmine benzetenler arasındayım ki o da nası izlenesi bi filmdir.
Sonraki 300 günde de ben 301. Spartalıyım diye dolaşmıştım, o da ayrı bir hikayedir:) Bir ara anlatayım.
Birazcık da 10000 BC tadı var sankim.
İzlemediyseniz o da tavsiyemdir.
Zaten işi çözdünüz yaw artık, sevmesem yazmam şurda dimi.
Başrol oyuncusu kanser olduğundan ikinci sezon çekimleri gecikecekmiş ve ilk bölümlerde onu daha az görecekmişiz sanırım.

16 Ekim 2010 Cumartesi

Nasıldı?

Bu günlerde azcık zora geldim, koşuşturuyorum ya;
hayalim üç cümle oldu, o da  şöyle:
öğlen üçe beşe kadar uyuma,
sultan sofrası kahvaltı (+öğlen yemeği+ikindi çayı... E saat böle olunca),
sonrasında da napsam napsam ki die düşünüp öylesine takılırken aaa şu gelen ışık güneş değil mi, uykumda geldi gibi diyerekten bu rutine devam.
Yanıma da onu alsam...
Çok şey mi istiyorum yaa ??

Soğuklarda geldi ya sıcak yatağımdan, kucağımdaki casper'ımdan ayrılasım yok.
Onları gece uykumdan çalabilirsem görebiliyorum.
Soğuk demişken de göreniniz şu meşhur küresel ısınmaya benden selam sölesin burayı unuttu mudur nedir resmen küpsel soğuma yaşıyoruz.
Küp: bizim ev
Zaten bir bilseniz nasıl eserekli bir iklime sahibiz anlatamam.
Aynı gün kar, yağmur, güneş görmüş; sabah montla okula gidip öğleden sonra t-shirtle gezen bi insan olup çıktım.

Ya nerden de girdim hava konusuna daha kaptırsam yazcam.
Aslında çok farklı bir şeyden bahsetmek istiyorum.
Hiç vaktim yok kendime bile.
Bir koşuşturmacadır gidiyor.
Okul, iş, kurs, vs, vs
Şu okula gelirken kendime sözlerim vardı.
Öss stresi bittiğinde bitecekti sanki her şey.
Her gün en az bir kitap, bir film, bir bilgi ...
Sevdiğim her şeye zaman bulacaktım.
Şimdiyse sevgilimle bile randevulu sisteme geçtik.
-Ee ne zaman yapıyoruz?
-Pazartesi şu saatte iyidir bana.
-Yaa o saatte şu var.
(burda uzuuuun bi gün saat tartışması mevcuttur)
-(En sonunda sıkılmış olarak) Tamam ya biz telefondan sürdürelim artık, niye görüşüyoruz ki zaten!!
-Tabi ya sonra da operatörümüzün telefonlarımıza verdiği yetkiylen evleniriz, güzel fikirmiş
...Gülüşmeler...
En sonunda takvimleri elimize alıp saat hesaplarıylan uğraşarak başarıyoruz bu hafta görüşebilebilmeyi...




İşte bu günkü bana bu cümleleri kurduran ruh halimi şu resme borçluyum.
Bir de azcık hasta oluşuma.
Yoksa bu saatte <home sweet home> hallerimde nette olamazdım.
-Nasıldı?-
Düşünüyorum da şu an bitecek olsa bu soruya cevabım yok.
Biriktirdiklerimde nasıldılara değil nasıllara cevabım var.
Bitmiş bir şeyim yok hayatta daha, biteceklerim var.
Sonralarım var benim çünkü, dahalarım var.
Sonra yaparım, sonra bakarım, sonra...
Daha zamanım var, daha göreceklerim var, daha...
Ya yoksa; dahası, sonrası yoksa?
Elimde kalan bir şey de yok demektir işte.
Ana fikrimizse yaşadığımız sürece hiç bir şeyin ertelemeye gelmediği.

14 Ekim 2010 Perşembe

3 Idiots

Hint işi, eğlenceli, izleyen iki kişi :)

Evde pek beraber bir şeyler yapamadığımızdan şikayetle benim eve gelişimin geç olmasını da takmadan film izleyelim bari dedik.
Daha fikrin en başında film seçerken bir neferimizi kaybettik.
Sonrasında ben altyazıyla uğraşırken bir diğerimizde uykunun kollarına esir düştü.
Yılmadık kalan sağlar bizimdir diyerekten başladık seyre.





IMDB Puanı: 8.1/10
Yapım: 2009 ~ Hindistan
Tür: Dram,Komedi,Romantik
Yönetmen: Rajkumar Hirani
Senaryo: Vidhu Vinod Chopra, Abhijit Joshi, Rajkumar Hirani
Senaryo (Kitap): Chetan Bhagat
Müzik: Subir Kumar Das
Süre: 2 saat 40 dk


Oyuncular
Aamir Khan
Kareena Kapoor
Madhavan
Akhil Mishra
Boman Irani


Hemen de daldım konuya bi giriş yapim ya.
Benim doğu kültürlerine meraklı bir arkadaşım vardır.
O kendisini bilir (öpüldün canım).
Filmi verdi bana çok güzel överekten, bende aldım hint filmi severim diyerekten.
Nerden de mi severim?
Hafta sonları kurslardan veya dershaneden eve geldiğimde annemi tv de bir tanesini izlerken bulurdum.
(Büyü ihtimal daha -annemin deyişiyle-onunla bununla, orda burda sürtmediğim zamanlardı, baksanıza hemen eve gidiyormuşum)
 Bu filmleri bende oturur izlerdim.
İşte böyle tanıştım bollywoodla.
İlgimi çekerdi konuları, o insanlar, kıyafetler, danslar, müzikler...


En azından Hint sinemasıyla hiç ilgilenmediyseniz bile Milyoner filminden haberdasınızdır.
Benim anlatacağım bollywood filmlerinden olmasa da Bombay (artık Mumbai oldu) yapımı bu filmden hatırlamışken bahsetmek istedim.
Bir çok ödülün sahibi bir filmdir, ve halen izlemediyseniz tavsiyemdir.
Hikayeyi, oyuncuları, anlatımını, ele aldığı konuları, müziklerini (Örn: Ringa hala popüler) vs çok beğenmiştim.


Öncelikle blogta anlatacağım ilk bollywood filmi olacağından nedir bir tanıyalım.


Bollywood:
İlk izliyorsanız "daha bitmicek mi laa, nereye kadar uzuyor bu böle" türünden lafları çok edeceğiniz (en kısası 2saatten başlar), her bir olay olduktan sonra birde klibini izleyeceğiniz (bir filmden en az 5klip diyorlar), yaptıkları danslarla pek bi eğlenip yer yer dalga geçipte kendinizi boş bir anınızda "nasıldı yaw; şöööle şurdan kolunu uzatıyoordu, ayağınıda kaldırıp..." diyerekten bulacağınız, filmdeki onca insanı beraber görüp jenerik olayını nasıl hallettiler ki die bitene kadar düşündükten sonra üç beş ismi görüpte "anaaa yazık figüranlara adı bilem geçmedi" diyeceğiniz (bu arada bir de her üç hintliden biri bir filmde oynamıştır genellemesi var ki izledikçe hak verebilirsiniz); saf aşklar, farklı kültürel şeylerlen (Hindistan'ın süpper yerleri, adetleri, giyimleri, mimikleri, yedikleri içtikleri...) karşı karşıya geleceğiniz bir görsel şölen sizleri bekler.


Her filmde muhakkak bir düğün vardır.
Danslarında yeni çekilenleri her ne kadar modernle harmanlansa da topluluklar halinde,
 mimikleriyle, vücut dilleriyle yaşayarak oynarlar.
Başrollerin şarkılar da kullandıkları kendi sesleridir.
(mesela ben yeşilçamdan alışık başkasının dublajı zannettimdi, bir yerde okudum şaştım okuyucu; vay anasını beh :))
Konuları bir başkadır, bir başka da işlerler.
Ailecek seyredilebilinir.
Aşklar genellikle ilk görüşte olur, ölesiye yaşanır, pek bi masumdur.
Hiç bir filmde inek eti yendiğini görmedim :)
Her birinde adamlar kültürlerini çok güzel tanıtıyor, devam ettiriyorlar.
Bir de yılda hollywood'dan bile daha çok film çıkartıyorlarmış!






Bu arada bahsetmeden geçemicem; ilk bollywood filmim ve the best'im Awaara(Avare)'dır.
Muhteşem bir filmdir; aklımda bulunsun onu da yorumlamak isterim.
Tabii elimden, klavyemden gelebildiğince.


Gelgelelim bizim filme.
Gerçi Avare'den sonra film adı bile anılmaz ama deneyelim.
3 Idiots




Fİlmimiz iki arkadaşın yıllar önce kaybettikleri bir arkadaşlarından haber almasıyla başlıyor.
Kaybolanımızsa öyle sıradan biri değil; hatta sıradanlığın onunla uzaktan yakından alakası olamaz.
Filmi izleyin anlayacaksınız.
Yer yer evde tek başına yöntemleri kullanacak, öyle de bir konuşacak ki karşısındakinin ağzını açık bırakınca kaç sinek girer bahisleri döndüreceksiniz.
Onlar bay orijinalimizi arama yolunda giderlerken, bizde hatırladıklarıyla geçmişe bir yolculuk yapıyoruz ve kendimizi Hindistan'ın en iyi mühendislik okulunda buluyoruz.
Eğitim sistemindeki bozukluklar; ailelerin, hocaların öğrenciler üzerine olumsuz etkileri gibi konular eleştirilirken hem bu 3 aptalın başından geçenlerle eğleniyoruz hem de bu sefer kazananın haklı taraf olduğunu gördükçe 32 diş hallerinde ekrana kitleniyoruz.
Vee Hindistan'dan kartpostal tadında manzaralar...


Kayıp aranıyorumuzu bulmak için bir uçak durdurup, kilometrelerce yol yapıp, düğünden bir gelin kaçırıyorlar bizde bu ara kendi okullarımızı, dostluklarımızı, seçimlerimizi sorguluyoruz içimizden.
Eesi mutlu son tabiki okuyucum ne sandınız, ama anlatmam, yok öyle, izleyip görün.




Toplu halde izlenmesi tavsiyemdir beraber koparsınız.
Eğlencelik, ben hiç bir anında sıkılmadım, ama tahmin edilebilir bir film.
Klişe sahneleri var ama onlara da gülüp geçiyorsunuz.
Kız olursa doktor; erkek olursa mühendis olayına hiç girmiyorum.
Bazı yerlerde altyazıyı bile okumama gerek kalmadı, çok İngilizce kelime kullanıyorlar.
Tabi İngilizce üzerinden yaptıkları şakalar en az bir düzine güzeldi güldük, onlara lafım yok.
(Örn: bu kilobyte, bu megabyte,.., ama bu aile ısırmaz :D )


Bu filmde hintli erkekleri pek bi ağlak gördüm; her menem şeye gözlerden yaşlar süzülüyordu yaa.
Bir sahne vardı ki filmde en gerçek bulduğum,
(evet ya, kötü son seviyorum ben, iyi son olunca eğleniyorum tamam da gerçekçi gelmiyor napim)
çocuğun bitirme ödevi için süpriz yaptıkları yer, ben bi tek orda beklemiştim millet salyalansın, olduysa da yağmurdan seçemedik.
Bir de şu sensible hava durumu yok muydu :)
İzleyenler farketmiştir; durumlar iyiyken güneşli, ne zaman kötü bir şey olsa yağmurluydu.


Aklımda kalan iki şarkısından biri aal izz well,
diğeri de zubi dubi zubi dubi  pampaara, zubi dubi parampaa gibi bir şeydi.
Melodisi halen dilimdedir.




Zaten bu aal izz well bizim elemanın (Aamir Khan oluyor gerçek ismi, çok beğenilen bir stardır ülkesinde bende bir kaç filmini izledim oyunculuğunu beğenirim; özellikle bir filmi vardır beni bile şaşırtmıştır, gayet rutin ilerleyen aşktan bir anda ajanlara geçiş yaptık ki neye uğradığımı şaşırdım; sonunda da "anne ben bu adamı çok sevdim babam olsun mu", "o aslında senin gerçek baban yavrum" durumlarına bağlayınca yorumsuz kaldım; çok tartışılınır bir filmdir zati; o kadar sövüpte telefon melodisini film müziği yapanı bilirim ben, üstelik duyunca bunu alay eden diğer arkadaşımızın da telefonu çalınca koptuk:), film müzikleri güzeldi ama, adama da başlarda baktık hayır gelmez; sonra saçlar gitti, elinede bir silah bizim kızların favorisi oldu bu; merak edenler için tıklayınız FANAA zaman bulup izleyin de değer -ayrı konu açaymışım eiymiş buna da yaw koca paragraf yazdım sadece bahsetcekken-vee virgüllerin noktalısı noktasızı karıştı o kadar şey anlatınca artıkın kusur aranmasın:P ) e unuttun dimi cümlenin başını baştan alim: 'aal izz well' bizim elemanın özlü sözü oluyor, filmde sık duyarsınız.
Hatta bir yerlerde 'e yok artık'ların da sizden geleceğine eminim.Diğer oyuncuları da bazı filmlerden tanıyorum ama onlara da girmiyim artık.
Başka bir yazıya.
Son olarak da o resimdeki şaşkın gözlüklü esas kızımızdır, şaşırmayın.
Gözlükler çıkıp bir de dans ederken görün niye esas kız çözceksiniz.


O kadar bahsettim filmimizden ama olur da birileri ,sen değil tabiki, üşengeç çıkar; şu fragmanını da ekleyeyimde google'da yazmadır, bulmadır derdi olmasın.
Her şey sizin için be !! :D


Filmden benim seçtiklerim:


"Kalbimize bir bak, koca bi korkak. Kalbini aptal yerine koy...
Eğer büyük bi sorunun olursa kalbine deki -Sorun yok tatlım herşey yolunda...
Her şey güzel olacak.-"


"O gün insan doğası hakkında bir şey öğrenmiştik. Arkadaşın başarısız olursa üzülürsün fakat birinci olursa daha da çok üzülürsün."


"-Efendim, normal kalem uzayda işe yaramıyorsa, neden astronotlar kurşun kalem kullanmadılar? Milyonlarca dolar tasarruf ederlerdi.
-?!?
...
Bu konuda sana sonra dönerim."


"Hangi okula gidersen git o okulun üniformasını al, git sınıfına otur, koca sınıfta seni kim tanır?"



"-Cihaz ve kayıt, analiz, özet, organizasyon,
tartışma ve açıklanmış bilgi,ciltli-ciltsiz, kuşe kağıt-saman kağıt, kılıflı-kılıfsız,içindekiler, önsöz, çizelgeler dizini kısaltmalar,
anlamaya yardımcı her şey, insan beyninin eğitilmesi bazen bakışın özüne dokunur!!
-Ne demeye çalışıyorsun sen?

-Kitaplar hocam, kitaplar!"



"Size nasıl öğretilir onu öğretiyorum, ve bi gün eminim öğreneceksiniz!
Çünkü ben zayıf öğrencilerimin elini asla bırakmam."




aldığı ödüller:


2010 Star Screen Awards
Best Film - Rajkumar Hirani
Best Director - Rajkumar Hirani
Best Popular Actress - Kareena Kapoor
Best Villan - Boman Irani
Best Comedian - Omi Vaidya
Best Screenplay - Abhijat Joshi, Rajkumar Hirani, Vidhu Vinod Chopra
Best Dialogue - Abhijat Joshi, Rajkumar Hirani
Best Editing - Rajkumar Hirani
Best Choreography - Bosco-Caesar - Zoobi Doobi
Most Promising Newcomer – Male - Omi Vaidya[20][21]
2010 Filmfare Awards
Best Film - Vidhu Vinod Chopra
Best Director - Rajkumar Hirani
Best Supporting Actor - Boman Irani
Best Dialogue - Raj Kumar Hirani and Vidhu Vinod Chopra
Best Story - Abhijat Joshi and Rajkumar Hirani
Best Screenplay - Rajkumar Hirani and Vidhu Vinod Chopra
2010 Max Stardust Awards
Readers Choice Awards for Star Of The Year (Female) - Kareena Kapoor
Readers Choice Awards for Best Film Of The Year - Drama - Rajkumar Hirani
2010 IIFA Awards[22]
Best Film - 3 Idiots
Best Direction - Rajkumar Hirani
Best Story - Abhijat Joshi, Rajkumar Hirani and Vidhu Vinod Chopra
Best Supporting Actor - Sharman Joshi
Best Actress - Kareena Kapoor
Best Actor in a negative role - Boman Irani
Best Lyricist - Swanand Kirkire
Best Singer Male - Shaan - Behti Hawa Sa Tha Wo
Best Cinematography - C. K. Muraleedharan, ISC
Best Screenplay - Abhijat Joshi, Rajkumar Hirani & Vidhu Vinod Chopra
Best Dialogue - Rajkumar Hirani & Abhijat Joshi
Best Editing - Rajkumar Hirani
Best Sound Recording - Bishwadeep Chatterjee & Nihal Ranjan Samal
Best Song Recording - Bishwadeep Chatterjee & Sachin K Sanghvi
Best Sound Re-Recording - Anup Dev
Best Background Score - Sanjay Wandrekar,Atul Raninga & Shantanu Moitra
57th National Film Awards[23]
Best Popular Film Providing Wholesome Entertainment - 3 Idiots
Best Audiography - Anup Dev
Best Lyrics - Swanand Kirkire - Behti Hawa Sa Tha Wo



6 Ekim 2010 Çarşamba

Müzik


Müzisyenliğe de el attım okuyucu.
Zaten elimden bir uçan, bir de kaçan :)






Şimdi müzik kariyerime aslında küçük yaşlarda başladım ben.
Diğer çocukları bak kulağına bağırrım die tehdit ettiğim bir sesim, tüm mutfak aletlerini çalgı yapabilen bir çalma becerim vardı ki annemin eşyalarını da kuşanmamla birleşince kadıncağızda sabrın s'si kalmazdı.
İşte bendeki bu yetenekler ve fazlası olunca müzikle ilişkimi dinlemekle sınırladım bende.
Bu da çok ciddi bir iştir ha.
Boş kasetleri (ya da evde bulduğum sonra bizimkiler arayınca da yoo, görmedim ben hiç diyerekten sakladığım kasetleri) alır radyo dinlerken recorde tuşuna basardım.
Bütün sosyal faaliyetlerin baş elemanıydım; Rukiyye ve kasetleri olaraktan.
Falanlarda mı toplancaz kitapların aralarına koyar anne ders çalışmaya gidiyorum ben derdim.
Ne günlerdi be.
İşte müziğe dinleyici olaraktan devam ettiğim günlerde kuşlarla yarışacak o güzelim sesimi (kuş dediysem hangisini kastettiğimi biliyorsunuz, hani şu siyah olan) ve çalabildiğim tek enstrüman olan (okulu o dersi bana verdiğine, babamı da üste para verip aldığına bin pişman eden) flütümü kalbime gömdüm.
İnan zor olmadı okuyucu. 
Başta kulaklarım bayram etti.
Annem ve bıkkın komşular da destek verdi.
Sonrasında dinleyici hayatıma giren bilgisayar, telefon, cdler, mp3ler...

Bu hafta da sınıf öğretmenliğinde okuyan yeni ev arkadaşım bu yılki müzik dersi için metalofon almış. 
Benimde müziğe yeteneğim malum, görür görmez ilgilendim aletle.
İkimiz oturduk başına bir şeyler çalmaya çalıştık.
Bir diğer ev arkadaşımızın söylediğine göre Fizan'dan bizim eve tın tin seslerini takiple ulaşabilirmişsiniz.
Değişik bir düşünce değil mi, müziğini sevmiş olacak heralde :)

Bugün de napsam napsam die nette gezinirken tesadüfen buldum bu piyanocuğu.
Hemen de sizinle paylaşayım dedim.
Ben çok eğlendim, besteler bile yaptım ama bence dinlemek istemezsiniz :D
Ondan sıkılırsanız diye bir de bu var deneyin derim.
İyi günler, hep müzikler  :)




ButtonBeats.com

Sonunda!


Evvet okuyucu yanlış görmedin, bu kapak Türkiye'de basıldı.
Sonunda biz de adam gibi bir kitap kapağına kavuştuk.
Okuduğum kitapların orijinal kapaklarına sanki bir çocuğun vitrinde alamadığı oyuncağı izlemesi gibi bakardım netten.
Hikayeye, karakterlere uygunluğuna ne alaka dedirtmesini geçtim, gözümü tırmalayan kapaklarla o kadar uzun zaman geçirdim ki bu kitabı aldıktan sonra çerçeveletmek bile geçiyor içimden.
Ayrıca kitabı orijinal dilinde okuyanlar yorumlarında 'Asi' isminin çok uygun seçim olduğunu söylüyorlar.
Koridor Yayınevine teşekkürler diyorum.
Umarım diğer çıkarılacak kitaplara da örnek olur.
Zaten Koridor bu konuda çalışıyor.
Lisa Valdez'in kitap kapaklarını da beğenmiştim ben.

Ayrıca belirtmeliyim ki Monica McCarty'nin Highlander serisinin ilk kitabı olur kendisi.
Yazarın bu serisini en iyi historical romance türü kitaplar arasında gösteriyorlar.
Kitaplarında gerçek karakterleri, gerçek olayları araştırıp romanlaştırdığını öğrendim.
10 Ekim'de kitapçılarda yerini alacakmış.
Tarihten alınmış karakterleri olduğundan merakla, uzun zamandır iyi bir historical okuyamadığımdan sabırsızlıkla, içinde İskoçlar bulunduğundan iştahla, bu şaheser niteliğindeki kapağı da heyecanla bekliyorum.
Bu 4 gün nasıl geçer bilmiyorum.
Zaten koşuşturmacadayım bu günlerde ama biraz zaman ayarlayıp e-book'larımla takılma planları yapmıyor değilim.
Hatta belki de uzuncadır görüşmediğim Audioslave eşliğinde...
Neden olmasın okuyucu ?
Şu kapağı da gördüm ya imkansız yoktur artık benim için :)

Yine, Yeni, Yeniden



İhtimaller vardır önümüzde.

Seçerek, seçmeyerek veya seçemeyerek bir tanesini yaşarız.
Yaptıklarımızın sonucudur bazen gelecek; bazen de yapamadıklarımızın.
Benjamin Button'ın hikayesini izlediyseniz onun bir repliği vardı :
"Hayatlarımızı bazen yakaladığımız fırsatlar belirler,bazen de kaçırdıklarımız."
diyordu. 
Süper bi filmdi; repliği gibi.

Diyelim ki altı ihtimalimiz var; belirlemek için elimize bir zar alıp atıyoruz, bu zarın yüzleri olabilecekler.
Zar tutup istediğimizi getirebiliriz, tutmayıp ne gelirse onu alabiliriz ya da tutarız ama istediğimiz gelmez.

İşte hayat böyledir.

Biz sadece zarı atarak üste geleni koyuyoruz önümüze.
Yalnız olabilecekler 6 taneyle sınırlanmamış ve tek atışa bağlı değil.
Ve en önemlisi zarın gelen yüzü gerçekte bize ne getirecek bilmiyoruz.
Yaptığımız seçimlere, aldığımız kararlara rağmen yarının ne getireceğini bilmediğimiz gibi.

Benim zarımın gelen yüzünde şimdilik bir üçgen görüyorum, eşkenar.
Üçgenin köşelerinde A,B,C'ler değil de sadece tek harf var.
Sonunu bilmesem de hazırım olacaklara.
Her ne kadar 3G gelse de, sanırım 3Y'lerle bağlanıyorum ben hayata.
Yineler, yeniler, yenidenler ...

Yeni bir ev, yine bir oda, yeni eşyalar, yine komşular, yeniden arkadaşlar.
Yine deli dolu sevgiler, yeni heyecanlar, yeniden başlangıçlar.
Yine biraz farklılık, yeni durumlar, yeniden alışma dönemi.
Yine dersler, yeni dönem, yeniden öğrenci.
Yine filmler, yeni kitaplar, yeniden diziler.
Bu liste daha böyle uzaaar gider.

Biliyorum "bu kız bu aralar fazla tavla oynamış" diyebilirsin.
Ya da "hiiiih, 3Y'lere karışmış".
Ama okuyucum;
yine de bir yazının daha sonuna geldik, yeni de düşeşler atmak lazım bu hayata, yeniden de görüşmek üzere :)