Hayatla iletisimde: Ekim 2011

31 Ekim 2011 Pazartesi

Cumhuriyet Bayramımız Kutlu Olsun!



Bu 29 Ekim biraz buruk geçti sanki?
Eksik...
Ne yazık ki onlarca yıldır ilk kez törensiz kaldı ülkemiz...
Şehitlerimiz canlarını biz milletçe böylesine günleri kutlayabilelim diye vermişken bu karar devletimize yakışmadı.
Konserlerin iptalini anlayabilirim verilen kayıplardan sonra ama ya törenlerimiz?
Hakkımız değil miydi cumhuriyet yürüyüşleri; geçit törenleri?
Her şeye rağmen Cumhuriyet Bayramınız kutlu olsun Türkiye!

***

Birde aynı gün tv den de olsa Cumhuriyet ruhunu hissedebilmek için dolaşırkn kanalları Jay Leno'nun programında Barack Obama'yı görünce ağzım açık kaldı...
Gayet hoş sohbet ettiler, soruları cevapladı, karşılıklı espriler falan.
Bırakın rte'yi Tarkan bile Beyaz Show'a çıkmıyor bizde...

***
Yeni haber aldım ki
Meğer 29 EKİM Törenleri teröristlere kitleler hedef olmasın diye kaldırılmış.
Bu durumda cuma namazı ve bayram namazları da tehlike altında değilmi?
Onlarda iptal edilecekler mi?

***

Ha bir de çok doğru söyleyenler var;
"Ekime söyleyin bundan böyle 28 çeksin,
Kasım 9
Ağustos 29 çeksin
Nisan 22
Çünkü birileri bizi çekemiyor"
Müjdat Gezen

25 Ekim 2011 Salı

Reklamın İyisi Kötüsü Olmaz!

Pek meraklı araştırmacı kişilik ben yine bir süre önce aldığım web tasarımı kursununda etkisiyle reklamları araştırdım.

Flash animasyon görüyoruz zaten ilerde bir gün reklam işine de el atarız, kim bilebilir :)

Araştırdıkça gördüm ki gerçekten keyifli bir o kadar da meşakkatli bir iş.
Her zaman daha iyisini bulman gerekiyor.
Zor olanıysa bu değil de ne kadar çaba harcamış olursan ol reklamı yapılan şirketin beğenisini kazanmazsan uğraştığın işin çöpe gidecek olması.
Hal böyle olunca reklamcılık arz-talep eğrisinin sınırlamasına maruz kalıyor.
Çünkü düşünce şu:
reklamın iyisi kötüsü olmaz.

Onlar yapılan işin kalitesinden çok akılda kalıcı olmasına bakıyor.
Ve en yer tutan ve bahsedilen reklamlar saçma olanları oluyor.
Örnek: şu yazımda bahsettiğim çığrından çıkmış 118 reklamları.

Hal böyle olunca dedim ki okuyucumu birbirinden aşmış,
'adamlar bu işi biliyor ya'
'kırk yıl düşünsem aklıma gelmez'
gibisinden cümleler kurduran reklamlarla buluşturmak
bana düşer :)

İlk reklamımızı veriyorum.
Vatana, millete, bloga hayırlı ola :)


Eski bir reklam aslında bu, belki de gördünüz.
Slogan: İçinizdeki çocuğu besleyin
On numara yahu :)

21 Ekim 2011 Cuma

Bir Hikaye, Tanıdık geldi mi?

Birden uyanıyorum.
Üzerimde bir ağırlık, örtü bu.
Kanepenin üzerinde uyuyakalmışım, Ahmet örtmüş olacak.
Kapı çalıyor. Ama çalmak değil, yumruklamak.

Ayağa kalkmaya çalıştım; "Sen dur." dedi.
Kapı öyle bir vuruluyor ki artık; kırılacak sandım.

Titredim; üşümüyorum, korkudan.
Birden odaya gelen iri yarı adamların gözleri hiç iyi şeyler anlatmıyor çünkü.
Sırtlarında asılı tüfekleri var çünkü.

"Bize içeceh ver." dedi birisi.
Eşime baktım, gözleri ne derlerse yap diyordu sanki, başını sallıyor.



Mutfağa gidiyorum, titrek ellerimle dökmeden çayı bardaklara doldurmaya çalışıyorum.
Bir yandan da kulağım salonda:

...
"Ne yüzden buralere geldiğiz?"
"Tayin."
"Hökümet mi yolledi?"
"Evet."
"Hangi sebeplen?"
"Burada öğretmene ihtiyaç varmış."
"Ögretmensin. he?"
"Evet."
"Ne ögretiyorsun?"
"Okuma-yazma diyelim"
"Atatürk'de anlatiyorsun?"
"Evet."
"Neden?"
"Ders konumuzda var..."
"Seversin onu?"
"Atatürk'ü mü?"
...

Bu kadar duyabildiklerim.
Çay tepsisini alıp içeri götürecekken de onlar Ahmet'i dısarı sürüklüyorlar.
"Nereyee?"
"Çehil baci, şo gebe halınla ayağimize dolenme!"

Ne dediysem dinletemiyorum, engel olamıyorum.
Arkalarından gidiyorum ama yeterince hızlı olamıyorum.

Orada, sokağın ortasında eşim dizlerinin üstünde.
Elindeki silahı onun başına tutan bir adam tepesinde.

Bir patlama sesi...

"Hayıııııır!"

yetişemiyorum.

"Neden?" bağırıyorum "Neden, biz size ne yaptık?"

Ellerini kollarını sallayarak gidiyorlar.
Bakmıyorlar bile arkalarına.
Ama ben görüyorum.
Başında al bir şelale, yere düşüyor Ahmet'im.

Haykırıyorum, "Yardım ediiin!"
Kimse duymuyor, duymak istemiyor.
Yanına gidiyorum: "Her şey iyi olacak, iyi olacaksın."
Kapılara vuruyorum: "Lütfen, lütfen yardım edin!"

Sonunda bir tanesi açılıyor; muhtarın kapısı.
O da ağzımı kapatıyor: "Sen bizim başımızı da derde sokacaksın kadın! Sus!"

Eve koşuyorum; soğuktan telefonlar çalışmıyor.
Kimse gelmiyor, kimse yardım etmiyor!

Orada gözleri son kez sıcaklıkla bakarken bana...
Konuşamıyor ama ben anlıyorum; elini kaldırıyor ama gücü yetmiyor, ben götürüyorum karnıma.
"Yokluğumda kızıma iyi bak diyor gözleri, "Sensiz olmaz, gidemezsin!" diyor sözlerim

Sabaha buluyor jandarmalar bizi; kucağımda Ahmet, karlar birikmiş üzerimize.
Yakalanamıyor katilleri, al bayraklara sarılıyor cenazesi...

Yine bir kış gecesi kızı soruyor: "Anne, benim babam neden yok?"
Cevap veremiyorum, bende bilmiyorum. Neden yoksun?
Neden aldılar seni bizden?

Başkaları anlatıyor:
"Senin babanda şehit yavrum diyorlar; ülkesindeki insanlar eğitimsiz kalıp birbirine kötülük yapmasınlar diye savaştı."
Anlamaz diye korkuyorum, şimdi bin bir soru soracak; ama yavaşça başını sallıyor, nereden duyduysa "Şehitler ölmez vatan bölünmez." diyor.
Ağırbaşlı halleri öyle sana benziyor.
Kızın biliyor, anlıyor. Yokluğunda bana varlığını hatırlatıyor.

Ben mi?
Ben halimi hatrımı soranlara iyiyim diyorum.
Öylesine zamansızdı ki gidişin; öylesine yarım bıraktın ki beni iyi olamıyorum.
Ne istediler bizden, bir cevap cevap arıyorum.

Duyanlar başın sağ olsun diyor; ne denir ki?
Ne diyebilirim  ki?
"Vatan sağ olsun!"


***

Gerçek bir hikayeydi bu; televizyondan dinledim.
Öylesi etkiledi ki beni ne kalemime engel olabildim ne anlatma isteğime.

Öğretmenleri, korucuları, polisleri,
daha bir çok suçsuz sivili böyle ailelerinden almışlar.
Hayatlarını çalmışlar.

Yazdım bende hikayesini...
Neyi değiştirir bilemedim ama yazdım.
Vicdan borcumdur, dikkatleri çeker belki.
Belki birileri duyar diye yazdım.

Ahmet Öğretmenin tam hikayesi önümüzdeki günlerde:

20 Ekim 2011 Perşembe

Şimdi Burda Olsaydın!

Atatürk'ün azınlıklar meselesine yaklaşımı:
Başbakan İnönü saat 18.00 sularında Florya Köşkü'nde Atatürk'ü ziyaret etmiş:
- Hayırdır İsmet... Habersiz geldin.
- Paşam, azınlıklar meselesi... Konuyu Meclis'e getireceğiz... Ne diyorsunuz?
- İsmet bugün geç oldu... Yarın sabah erkenden gel, konuşalım.
İnönü çıkınca Atatürk "bütün görevlileri" toplamış:
- Sadece laleler kalsın... Bahçedeki diğer bütün çiçekleri sökün, atın... Derhal.
İsmet Paşa sabah gelmiş, bahçenin "halini" görmüş ve "görevlilere" sormuş:
- Ne oldu böyle?
- Gazi Paşa emrettiler, söktük.
Başbakan İnönü, Cumhurbaşkanı Atatürk'ün odasına girmiş:
- Paşam, bahçenin durumu nedir?
-Azınlıkları söküp attım İsmet.
İnönü "anladım" derecesine başını öne eğmiş:
Atatürk:
- İsmet, ben "Ne Mutlu Türküm Diyene" sözünü boş yere söylemedim... Kendini Türk hisseden herkes bu vatanın öz evladı... Ben hayatta olduğum sürece bu böyle bilinsin... Ve sakın azınlıklar ile ilgili bir kanun çıkarılmasın.
Büyük Atatürk'ün "verdiği dersi" bugün hâlâ anlayamayanların olması ne kadar acı.
 
***
 
Ayrıca;
Öyle Facebook'tan twitter'dan ordan burdan yazarak terör protesto edilmez.
Türk milleti sen protesto hakkını Kasım 2002'de Temmuz 2007'de Haziran 2011'de kaçırdın!

17 Ekim 2011 Pazartesi

Erkekler değer verdikleri kadını kimseye anlatmazlar.

"Erkekler değer verdikleri kadını kimseye anlatmazlar."
belkide bana hic deger vermediğini
tv'de zap yaparken duymak...

Hayır, bu erkeklerin en genel felsefesi
'tadını çıkaramiyorsan adını çıkar'dan bile kötü değil mi?
Hadi bunu "kedi ulaşamadığı ciğere pis dermiş" atasözüyle açıklayabiliyoruz ya diğeri?
Canım dediğin, ciddi düşündüğün belki de zamanında bi laf söleyene daldığın fedakarlıklar yaptığın kızin 2gün sonra arkasından nasıl atıp tutabiliyorsun?
Hangisi yalandı bunların?

Şimdi bir hiç'e sevgisini vermiş bana mı üzüleyim yoksa sevmeyi öğrenememiş sana mı üzüleyim karar veremedim.

Koca bir neyse...

***

Gelelim Gossip Girl'ü Küçük Sırlarla katlettikten sonra Desperate Housewiwes a el atmış Kanal D'ye.
 Ben zaten yine kendilerine göre uyarlarlar aynısını mümkün değil yapamazlar demiştim.
Öyle de oldu.
Yine de kendi çapında hoş, eğlenceli bir yapım oldu; şimdilik izleyicisiyim :)




***

Bir de gelelim facebookta twitterda gördüğüm yazılara.
Bence Adriyana Lima diyerek Türk kızına fazla yüklenmeyin, bu günlerin çarşambası var Kıvanç'ı var yani
:)

15 Ekim 2011 Cumartesi

Hayatı Blogluyoruz!

Evvet okuyucum, uzuuuuuuun bi aradan sonra beraberiz.
Yazamadım da tatil yaptım desem yalan olur.
Hele türlü çeşit eğlencelerle gönlümü eğlendirdim desem de siz bilin ki aklım hep sizlerdeydi.
Daha bi olgunlaştım, konuşmaktan çok dinler oldum.
Sonra haliyyet-i ruhiyyem'den diğer haberleri yetiştiririm şahs-ı meraklılara fakat önceliklen;
Sana yepyeni haberlerle geldim.

Bir kaç kafadar birleştik.
Ben daha bunu hakkıyla yazamazken bir kaç yeni blog edindik :)
Takipte kalın, pişman olmayacaksınız:

Eh birde bu var biraz daha sonra faaliyete girecek:
Diyar-ı Hayal