Ben film izlerken ağlayanlardan değilimdir.
Bir kaç film olmadı değil gözlerimi dolduran ama öyle hüngür hüngür izlemedim hiç birini de.
Önceleri "sanırım ben duygusal bi insan değilim" derken gelen tepkilerden olsa gerek düşünüp taşınıp "filme ne kadar kendimi kaptırırsam kaptırayım gerçek olmadığını bildiğimdendir" gibisinden bir açıklama bulmuştum kendimce.
Neyse gelgelelim şu an elimde mendil ağlayışımın sonuçlarıyla uğraşıyorum üstelik
beni bu hale getiren de bir film!
Yaşlanıyor muyum ne?
Yok, canım olur mu film çok iyiydi.
The Pursuit of Happyness benim duygusuz ünvanımı elimden alan, karizmamı mendillere gömen, insan hissettiği yaştadır cümleleri kurduran filmin orijinal adı oluyor.
2006, ABD yapımı.
Umudunu Kaybetme. (Hemen belirtmekte isterim ki filmin adını gerçekten güzel seçmişler şaşırmadım diyemiycem zira öyle film, kitap isimleri buluyorlar ki "ay nekrem mana mişeyler noluyor" diyerek pat diye çevirmenin üstüne atmak istiyorsunuz kendinizi artık kafasına hangi saksı düşmüşse etkisini ben geçireyim diyerekten)
(Bir parantez daha açıyorum ki yanlış anlaşılmayayım her çevirmen aynı olmaz mesela bu filmin adı tam 12'den)
Filmimiz gerçek bir hikayeden uyarlanmış.
Bize bir babanın hikayesini anlatıyor.
Oğlu için her şeyden vazgeçmeye hazır ama oğlundan vazgeçmeyen, başına gelen olaylarla yıkılıp kaçmayan, savaşan, umudunu hiç kaybetmeyen bir adam olan Chris'i Will Smith canlandırmış.
Bir kez daha hayran kaldım kaldı ki kendisine zaten hayranımdır;
(Bakınız ben efsaneyim i izledikten 3 ay sonra bile rüyalarımda o ıssız şehirde bir ben bir will bir de canavarlardı ama canavar dediğime bakmayın şimdi will bunların ilacını bulmuştu kuzuydu bunlar kuzu bize hizmet ediyorlardı yaaa.
Diyorduk Piramitleri hazırlayın bu gece ordayız, sabah Tac Mahal'de kahvaltı, akşam yemeğini de hayal gücünüze bırakıyorum sonrası gece malum zaten :P
Dünya bizimdi be :D
Uçmuşsun dediğinizi duyar gibiyim ama hemen belirteyim üstümü iyice örterim ben yine de rüyalarımın tadına doyum olmaz :)
Arkadaşlara anlatmıştım da kopmuşlardı sonra Jumper filmi çıkınca nabeeer diyen ben oldum tabi. Görüyorsunuz ya çok satan fikirler bende de keşfedenim yok )
Şimdi Gardner ailesi fakir, para sıkıntısında olan ama toparlanmaya çalışan 3 kişiden oluşuyor. Küçüğümüz Christopher' a resmen bittim filmin çoğu yerinde somurtuk gezecek ama siz onun o yanaklarını ısırmak isteyeceksiniz sonra sölemiştin dersiniz.
Üstelik o yaşta bu kabiliyet!
Babamız Chris röntgen makineleri satmaya uğraşıyor ve sürekli koşuyor
(atletik insan işte ah ah :) ama söliyim role tam girmişti filmde yani göze hitap etmesinden çok oyunculuk yeteneğiyle dikkatlerde)
Annemiz hatırladığım kadarıyla fabrika gibi bir yerde çalışıyordu. O kadar sinir oldum ki ona sürekli dır dır, negatifti ve çocuğunu, kocasını bıraktı gitti.
Hak verilebilecek tarafları sürekli evin geçiminin ona bakması vardiyalara kalsa da para yetiştirememesi ve başka stresler vardı üzerinde ama bazı arkadaşlarım hayatın gerçeklerini göremiyosun dese de bence gitmemeliydi ne olursa olsun aile bu.
Helal olsun adama çocuğum benimle kalcak onu benden alamazsın dedi.
Asıl hikaye burada başlıyordu aslında Chris makineleri satmaya uğraşırken çok kazanabileceği bir iş fırsatı buluyor ama riski çok adam resmen hayatına oynuyordu. Mülakatı geçebilen 20 kişi 6 ay maaşsız çalışacak sonunda sadece biri işi kapacaktı ve bizimki beş parasızdı.
Sonrası zaten anlatılmaz izlenir diyorum.
Chris'in seçimlerini, yapabileceklerini merakla izleyeceksiniz.
Ben filmde 'Hayat Güzeldir' tadı aldım. Bazen göz yaşlarını tutamayacaksınız, bazen de tebessümünüz yüzünüze yayılacak ama tüm gülümsemeleriniz buruk olacak.
Yani sevinçten de ağlatacak bu film okuyucu.
Mendilleri hazırlayın ben gerek yok dedim,
t-shirt'ün de kolu yok malum çeke çeke burnumu ağlamıyorum ya yok ağlamadım ki oldum.
Christopher'ın yola düşen oyuncağı, babasıyla oynadıkları zaman makinesi-mağara oyunu
ve Chris'in en sondaki şirketten çıkışı başlıca mendil canavarlarıdır.
Son olarak da filmden benim en sevdiğim alıntıları verim de siz filme, ben de yeni yaşlı gözlerime alışmaya...
"-Chris eğer bir adam görüşmeye gömleksiz gelseydi ve onu işe alsaydım sen ne derdin?
-Herhalde pantolonu çok iyiydi derdim."
"Mutluluk belki de sadece kovaladığımız bir şeydir."
"Kimsenin sana neyi yapamayacağını söylemesine izin verme.
Git ve al."
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Fikr-i Beyan: